Dakar Senegal Maceramız.

Amateur

Dakar Senegal Maceramız.

Karım, beni elindeki büyük ve keskin bıçakla kocaman bir ağaç kökünü yontmakta olan yaşlı zencinin başında bırakıp, içinde yüzlerce hediyelik ıvır zıvırın satıldığı yerli kulübelerinden birine doğru yürüdüğünde, çevredeki herkes gibi, ben de onu seyretmeye koyuldum elimde olmadan. Doğruyu söylemek gerekirse, hepimiz haklıydık. Gözlerimizin önündeki manzara, seyrine doyum olmayacak türdendi çünkü.

Yüksek topuklu, beyaz bilekten bantlı ayakkabısı, bembeyaz ve başdöndürücü güzellikteki bacaklarını, insana sanki hiç bitmeyecekmiş duygusu verecek kadar uzatmıştı. Tabii bunun bir nedeni de, üstündeki incecik beyaz pamuklu eteğin, akıl almayacak kadar kısa olmasıydı. Yumuşak kumaş, hafifçe aralarına girdiği yuvarlak kalçaların o güzelim bacaklarla birleştiği yerin yalnızca bir parmak altına kadar örtebiliyordu.

Gözlerimi biran ondan uzaklaştırıp, onu seyretmekte olan diğerlerine baktım. El sanatları pazarında, karımla benden başka beyaz yoktu. Çevrede ondan başka kadın da göremiyordum. Uzun lafın kısası, şimdi kulübeye doğru yürümekte olan karımı seyretmeye kendilerini kaptıranların hepsi zenci erkeklerdi. Her yaştan Senagalli zenci erkekler.

Karımın bu durumun farkında olduğu kesindi. Bu yürüyüşünden belliydi açıkça. Kalçaları, attığı her adımda, seksi bir şekilde çalkalanıyordu. Eteğinin altında külot olmadığını anlamak için, şöyle bir bakmak bile yetiyordu. Sıcaktan biraz da terlediği için, incecik kumaş, artık iyice girmişti kalçalarının arasına. Giysinin üst kısmı ise yine beyaz pamuklu ince askılı penye vardı. Ön kısmı kapalı olsada arkasında neredeyse tüm sırtını gösteren dekolte vardı. Attığı her adımda, kürek kemiklerinin arasından başlayıp belkemiği boyunca aşağıya kadar inen o baş döndürücü çukurluk da, kalçalarının sağa sola çalkalanmalarıyla birlikte hareket ediyordu.

Sonra gözüm, karımın hedefi olan kulübenin kapısına takıldı. İki zenci duruyordu orada. Neredeyse tüm Senegalliler gibi uzun boylu, sırım gibi vücutlu ve kuzguni siyah iki zenci. İkisinin de üstünde yerel giysileri, yani, uzun ve ana rengi beyaz, ama üzerinde rengarenk işlemeler olan entariler vardı. Yaşlarını tahmin edemiyordum ama, birinin diğerinden çok daha genç olduğunu anlayabiliyordum. İkisinin de gözleri karıma dikmişlerdi. Arkadan seyredenler göremiyordu gerçi ama, ben onların da gözlerinin önünde müthiş bir manzara olduğunu biliyordum. Sıcak olması ve karımın giymeyi sevmemesinden dolayı sütyen takmıyordu. Yumuşak ve incecik kumaşın altından, göğüs uçları belli oluyordu.

Sonunda kulübeye ulaştı karım. Önce o girdi içeriye, peşinden de, kapının önünde dikilip onu gözleriyle didik didik eden iki zenci. Artık onları göremez olmuştum. Başımı çevirip, dikkatimi yeniden o kocaman ağaç kökünü elindeki keskin bıçakla yontarak, bir su aygırı yapmakta olan yaşlı zenciye verdim. Gerçekten de hünerli elleri vardı ihtiyarın. Bir hayli sert olduğu anlaşılan kökü yontarken zorlanıyor, ama her seferinde ne eksik ne de fazla kesmemeyi başarıyordu. Öyle ki, insan onu seyrederken, zamanın geçtiğini farkına varmıyordu neredeyse.

Karımın az önce girdiği kulübeden yana baktığımda, hiç bir hareket göremedim. Bulunduğum yerden içerisi de görünmüyordu zaten. Sonra çevredekilere baktım. Herkes kendi işiyle uğraşıyordu. karımın daha o kulübeden çıkmamış olduğunu anlatacak bundan daha iyi bir şey olamazdı. Eğer çıkmış olsaydı, çevredekilerin ilgisi, elbette ki, onun bulunduğu yere yönelik olacaktı. İster istemez meraklandım biraz. Bu kadar zamandır ne yapıyordu ki içerde. Yaşlı zenciye, “elindeki işi ne kadar zamanda bitirebileceğini” sordum. Yapımını izlediğim bu güzel sanat eserini satın almak istiyordum zira. Söylediği kadarıyla, daha bir saat beklemem gerekiyordu. Bunun üzerine, ben de karımın girdiği kulübeye doğru yürümeye başladım. Su aygırını, daha sonra gelip alabilirdim nasıl olsa.

Kulübenin içi, dışarıdaki parlak güneşle kamaşmış olan gözlerim için, neredeyse karanlıktı. Bu nedenle, olup bitenleri görebilmem biraz zaman aldı. İlk farkettiğim şey, kulübenin içindeki koku oldu. Marijuana’nın o tatlı ve bayıltıcı kokusu. Gözlerim biraz alıştığında ilk gördüğüm ise karımın yüzündeki o müthiş ifadeydi. Gözleri hafifçe kısılmıştı. Ağzı aralıktı. Yüzünün hatları, son derece tahrik olduğunu belli ediyordu. Sonra ayrıntıları da fark etmeye başladı gözlerim. Üstünde yığınla küçük, el yapımı ıvır zıvırın olduğu bir masanın önünde duruyordu karım. Zencilerden genç olanı hemen yanındaydı. Yaşlı olanı ise arkasında.

– “Çok güzel bir yere gelmişiz sevgilim…” dedi karım beni görünce.

– “Nasıl yani..?”

Yabancı dille konuştuğumuz için, zencilerin bizi anlamasına imkan yoktu. karım, elini kaldırıp sımsıkı tutmakta olduğu şeyi gösterdi bana. Siyah, abanoz ağacından yapılma kocaman bir sikti bu. Parmaklarını çevresine dolamıştı karım. Sanki gerçek bir siki tutuyormuş gibiydi.

– “Sevgilim, beni sikecekler bunlar…” dedi sonra da.

– “Nasıl yani..?” diye sordum yeniden.

– “Biraz daha geç gelmiş olsaydın, i görecektin sen de sevgilim…”

– “Burada mı..?”

– “Evet burada… Sen içeri girmeden önce, arkamdakinin eli bacaklarımın arasına girmişti bile… Neredeyse amıma değmek üzereydi biliyor musun..? Ama sen gelince ürktü biraz. Çekti elini üzerimden…”

Birden son derece heyecanlandığımı hissettim. Sikim kalkıp kazık gibi oluverdi yeniden. Karımın böyle bir yerde sikilmesi ihtimali çok baş döndürücüydü doğrusu. Zencilere baktım. Konuştuklarımızı anlamadıkları için, biraz şaşkındılar. İkisi de öylesine uzun boyluydular ki, karım onların yanında çocuk gibi kalıyordu. Ama asıl çarpıcı kontrastı, onların siyahlıklarıyla karımın beyazlığı yaratıyordu.

– “Galiba işi bozdum öyleyse…” dedim karıma, “İstersen ben gideyim yine…”

– “Hayır hayır sevgilim… Sikilirken seyretmeni istiyorum…”

– “Ama bende çekindiler sanırım…”

– “Biraz sonra anlarlar ürkmeye gerek olmadığını… Sakın gitme n’olur… Sikilirken seyret beni… O zaman çok daha fazla zevk alıyorum, biliyorsun…”

Elbette ki biliyordum bunu. Üstelik, benim tek istediğim de buydu. Onun sikildiğini seyretmek, mümkünse katılmak, ya da onu sonra sikmek. Bundan müthiş bir zevk alıyordum.

Bu arada karım zencilere, benden ürkmemeleri gerektiğini göstermek istercesine davranmaya başlamıştı bile. Öbür elini de getirmiş ve bir eliyle dibinden sımsıkı tuttuğu o kocaman tahta siki, tıpkı gerçek bir sikmiş gibi okşamaya başlamıştı. Bunu yaparken de, gözlerini gözlerimden ayırmamıştı. Ama ben, zaman zaman gözlerimi onunkilerden uzaklaştırıp, zencilerin ne yaptığını izlemeye gayret ediyordum. İkisi de, büyülenmiş gibi karımı seyrediyorlardı. Arkasında olan yaşlının durumunu göremiyordum ama, yan ıbaşında duran genç zencinin entarisinin önü, bir çadır gibi kabarmıştı. karım nereye baktığımı farkettiğinde, gözlerini benden ayırıp, zencinin önüne baktı.

– “Nasıl kaldırdım sikini görüyor musun…” diye fısıldadı sonra da, ” Kocamanmış siki…”

Artık yalnızca oraya bakıyordu karım. Bu arada, bir elinde tuttuğu tahta siki, öbür eliyle sıvazlamayı da sürdürüyordu. Havada müthiş bir elektrik akımı oluşmuş gibiydi. En azından ben böyle hissediyordum. Birden, hala kulübenin kapısı önünde durmakta olduğumu farkettim. Sonra gözlerim, kenardaki beyaz perdeyi farketti. Kapının üstüne tutturulmuş bir perdeydi bu ve şimdi kenara toplanarak açılmıştı. Elimi uzatıp kapatıverdim perdeyi. Böylece, dış dünyadan biraz daha kopmuş oluyorduk. Aynı anda da, zencilerin iyice rahatladığını farkettim. Artık ikisi de benden ürkmemeleri gerektiğini ve karımı sikebileceklerini anlamış olmalıydılar.

Yaşlı zencinin yanındaki masanın üstünde küçük bir heykel duruyordu. İşaret edip onu istedim adamdan. Alıp bana uzattı. Ama bunu yaparken yerinden bile kımıldamamıştı. Hala karımın arkasındaydı yani. Üstelik aramızda bir de, karımın önünde durduğu ıvır zıvırla dolu büyük masa vardı. Ben de o da, kollarımızı iyice uzatmak zorunda kalmıştık. Bu arada zenci de, arkadan karıma yaslanmıştı tabii.

– “Aşkım…” diye fısıldadı karım, “Ne biçim bir siki var bu adamın… Sırtımı delecek neredeyse…”

Yüzünün hatları artık iyice gerilmişti karımın. Onu son derece iyi tanıdığım için, şu anda amınının dudaklarının alabildiğine şişip açılmış olduğunu, kaygan am sıvılarının tüm kasıklarını, hatta bacaklarını vıcık vıcık ıslak bir hale getirdiğini biliyordum. Sikilmek istiyordu. Benim önümde, bana seyrettirerek sikilmek istiyordu. Ve bunun gerçekleşmesine pek bir şey kalmamıştı. Gözleri yine yanında duran genç zencinin entarisinin önünde bir çadırı andıran kabarıklığa dikilmişti. Yaşlı zenciden aldığım heykelin üstündeki desenleri gösterdim karıma. Aramazındaki masa nedeniyle görebilmesi için masanın üstüne eğilmesi gerekiyordu. Bunu yapmak için de, iki eliyle birden tuttuğu tahta siki masanın ortasına dayayıp, ondan destek almıştı doğal olarak. Bu arada, özellikle arkasında durmakta olan zenci için öldürücü nitelikli bir şeyi de gerçekleştirmiş oluyordu. Böyle öne eğilince, kısacık eteği iyice sıyrılmış ve çıplak kalçaları, yarıya kadar meydana çıkmıştı.

Yine göz göze geldik karımla. O arada gözüm onun arkasında durmakta olan zenciye. daha doğru onun yapmakta olduğu bir harekete takıldı. Eli hareketlenmiş ve karımın bacaklarının arasına doğru yönlenmişti. Yeniden karımın gözlerine bakmaya başladım. Birden tüm vücudu sarsıldı ve gözleri iyice kısıldı.

– “Ohhhhh…” diye inledi, “Amımı avuçladı sevgilim…”

Şimdi biraz daha eğilmişti masanın üstüne. Beli bükülmüş ve kalçaları sanki yukarı kalkmıştı. Böylece eteği de, neredeyse beline kadar sıyrılmıştı artık. Zencinin öbür elini de getirip karımın kalçasını mıncıklamaya başladığını gördüm. O uzun parmaklı, kocaman ve kapkara elin, karımın bembeyaz teni üstünde gezinmesi o kadar tahrik ediciydi ki, sikim çatlayacak gibi olmuştu. Sonra yine gözgöze geldik karımla.

Gerçekten de ip kopmuştu artık. Karımın arkasında hala ayakta duran ve şimdi bir eliyle onun kalçalarını okşarken öbür eliyle de amını avuçlamış olan zencinin gözleri, hemen önündeki şahane manzaraya kilitlenip kalmıştı. Genç zenci de, şimdi bir adım geri atmış ve arkadaşının yaptıklarını seyretmeye koyulmuştu. Entarisinin önündeki çadır gibi kabarıklık, şimdi daha da büyümüş gibiydi.

Sonra karımın arkasındaki zencinin yavaş hareketlerle çömelmeye başladığını farkettim. Şimdi gözleri karımın kıçıyla aynı hizaya gelmiş, yüzüyle avucunda mıncıklamakta olduğu o güzelim am arasında bir karışlık bir mesafe kalmıştı. Derin bir soluk aldı zenci. karımın amından gelen o başdöndürücü kokuyu içine çekiyordu.

Zencinin karımın amındaki elini de getirip iki kalçasını avuçladığını ve onları birbirinden ayırdığını gördüğümde, daha da müthiş şeylerin gelmekte olduğunu anladım. Sonra da adamın kapkara kalın dudaklı ağzının kocaman açılışını ve başının öne gelip karımın kalçalarının arasına gömülüşünü seyrettim.

Karımın tüm vücudu, elektrik çarpmış gibi titredi. Yine gözgöze geldik onunla.

Gözleri zevkten iyice kısılmış, neredeyse birer çizgi haline dönüşmüştü artık. Ağzından küçük inlemeler kaçıyordu sürekli olarak. Zenci gerçekten de yalamanın ötesinde bir şeyler yapıyor olmalıydı ona. O bembeyaz kalçaların arasına gömülmüş başı sürekli hareket halindeydi. Gözlerini kapamıştı. Homurtulu sesler çıkarıyor ve bu, karımın kasıklarından gelen ıslak, şapırtılı seslerle karışıyordu. Aslında zencinin bu kadar hırslı olmasına hak veriyordum. Şimdi kocaman ağzının kapandığı yerdeki hazineleri benden iyi kimse bilemezdi ki bu dünyada. Gerçeği söylemek gerekirse, karımınki kadar güzel bir amı bulmak, neredeyse olanaksızdı. Bir ağız kadar biçimliydi. İçine sik almak istediğinde, dudakları şişip yine bir ağız gibi açılıyor, derinliklerinden kopup gelen kaygan sıvılarla sulanıyor ve seyretmeye doyum olmaz bir manzara haline dönüşüyordu. Şimdi de öyle olmalıydı manzarası. Ama bununla da bitmiyordu iş. Onun biraz altında, daha doğrusu karım böyle öne eğilmiş olarak durduğuna göre biraz üstünde de, o inanılmaz güzellikteki göt deliği vardı. Normal halinde küçücük ve pembe bir noktaya benzeyen, ama dokunulduğunda, içine girecek siki alabilmek için neredeyse anında açılmaya başlayan, o başdöndürücü göt deliği.

Hala ayakta duran öteki zenci de, tıpkı benim gibi, sabitleşmiş bakışlarla izliyordu olup bitenleri. Bir taraftan da elini götürüp, artık kazık gibi kalkmış olan sikini, entarisinin üstünden sıvazlamaya başlamıştı. Artık karımın tüm söylediklerinin gerçekleşeceğinden ve bu iki dev gibi zencinin, onu benim önümde sikeceklerinden kuşkum kalmamış, duyduğum heyecan sanki yüz kere fazlalaşmıştı. Ayaktaki zencinin entarisi, altında saklanmakta olan sikin büyüklüğü hakkında fikir edinmemi pek engelleyemiyordu. Bu da, heyecanımın, mümkünmüş gibi, daha da artmasına neden oluyordu. Ama adam öbür eliyle entarisinin eteklerini yukarı çektiğinde, bu konuda biraz aceleci davrandığımı anladım. İçinde başka hiç bir giysi yoktu ve şimdi ortaya çıkan siki, doğruyu söylemek gerekirse, kelimenin tam anlamıyla korkutucu bir manzara sergiliyordu. Gözlerimin önündeki, kelimenin tam anlamıyla bir allameydi. Adamın tüm vücudu gibi o da kuzguni siyahtı. O kadar büyük ve kalındı ki, gözlerime inanmakta zorlanıyordum.

Karım ise henüz onu bekleyen siki görmemişti. Vücudu dalga dalga kıvrılıp bükülüyor, zencinin ağzından kasıklarına yayılan zevkin etkisiyle kendinden geçmiş, inliyordu. Başı öne düşmüştü. Hala iki eliyle masanın ortasına dayadığı tahta sike tutunuyordu ve şimdi bu kocaman sik, yanağına değmeye başlamıştı. Nereyi, neyi seyredeceğimi biraz şaşırmış durumdaydım. Gözlerimi karımın yüzünden koparabildiğimde yusyuvarlak, bembeyaz kalçalarının arasına gömülmüş kapkara zenci başının hareketlerini seyrediyor, sonra da hemen onların yanıbaşlarında dikilmekte olan zencinin, o akıl almaz büyüklükteki sikini yukarı aşağı sıvazlayışını izliyordum. Böyle bir sikin karımın içine girmesi ihtimali beni hem ürkütüyor, hem de zevkten ürpertiyordu.

Karımın inlemelerinin küçük çığlıklara dönüşmesi, dikkatimi yeniden onun üstüne çevirmeme neden oldu. Yüzü, inanılmaz derecede güzelleşmişti şimdi. Kalçaları, delice hareketlerle çalkalanmaya, tüm vücudu sarsılmaya başlamıştı. Boşalıyordu karım. Zencinin kocaman ağzı ve ne yaptığını göremediğim dili, işini bitirmişti onun. Arkasında diz çökmüş ve başını onun kalçaları arasına gömmüş olan zenci uzaklaşıp doğrulduğunda, orada öyle kaldı. Hala sarsılıyordu vücudu.

Bu arada arkasındaki zenci de entarisinin eteğini, beline kadar sıyırmış ve sikini meydana çıkarmıştı. Tanrım, bu sik de, gerçekten büyüktü. Simsiyah, koskocaman ve alabildiğine kalın. Arkadaşınınkiyle arasındaki tek fark, bunun çelik bir yay gibi yukarı kıvrık olmasıydı. Hangisinin daha büyük olduğunun ayırımını yapamıyordum. Tek yapabildiğim, büyük bir heyecanla, bu siklerden birinin karımın içine girmesini beklemekti o anda. Ama adam o kadar uzun boyluydu ki, karımın o andaki pozisyonunda ona yaklaşıp, sikini, artık susamış bir ağız gibi açılıp kapandığından emin olduğum amına sokabilmesine olanak yoktu. Çözümü yine kendi buldu zenci. Hızlı hareketlerle arkasına dönüp, şimdiye kadar farkına bile varmadığım alçak ve geniş bir masayı çekti. Sonra da üstüne oturup kollarını iki taraftan uzatarak karımı hala sağa sola çalkalanmakta olan kalçalarından yakalayarak yaklaştırdı kendine doğru.

Karım başını kaldırdığında, yine gözgöze geldik.

Kendini zencinin ellerine bırakmıştı. Adam onu kalçalarından tutarak kucağına doğru çekerken, gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Bu nedenle de, onu bekleyen sikleri hala görmemişti. Kulübeye girdiğimden beli elinde tuttuğu tahta siki de bırakmamıştı. Zenci öylesine güçlüydü ki, karımın kalçalarını, istediği gibi kucağına kadar çekmiş, bir direk gibi duran kocaman sikinin üstüne kadar getirmişti. karımın tahta siki hala sıkı sıkı tutmakta olan elleri, artık masanın en kenarına kadar gelmişti. Vücudu biraz garip bir biçim almış, dengesini yitirmiş durumdaydı. Onu böyle kıçı havada tutan zencinin güçlü elleriydi. Hala gözlerimin içine bakıyordu karım. İçine girmek üzere olan siki de, yanında ayakta duran zencinin sikini de görmemişti daha. Sonra zenci, yavaşça onu aşağı bırakmaya, o güzelim kalçalarını sikine doğru indirmeye başladı.

Sırf dikkat kesilmiş, karımın yüzünü seyrediyordum. Zencinin amacına ulaştığını ve az önce yalayıp iyice vıcık vıcık bir hale getirdiği o güzelim amın dudakları arasına o kocaman kapkara sikinin başını yerleştirdiğini, karımın yüzünde meydana gelen o müthiş ifade değişikliğinden anladım. Başı bir anda geri gitmiş, gözleri kapanmış ve ağzından derin bir inleme kaçmıştı. Sonra birden açıldı gözleri. Hem de kocaman açıldı.

– “Offff ne biçim bir sik bu sevgilim..?” dedi inleyerek, “Ohhhh çok büyük… Ohhhh sevgilim çok büyük siki…”

Şimdi alt dudağını dişlerinin arasına almış, kocaman açık gözleri hala gözlerime kilitli öylece duruyordu. Zenci yavaş yavaş aşağı indiriyordu karımın kalçalarını. Bunu yaptıkça da, o kocaman siki, daha çok giriyor olmalıydı karımın amına. Bulunduğum yerden olup biteni göremiyordum. Ama karımın amını çok iyi tanıyordum. Zencinin o akıl almaz büyüklükteki sikini de, az önce görmüştüm. Sonra zenci biraz durdu ve hafifçe yukarı kaldırdı karımın kalçaları. Hemen peşinden de yeniden indirmeye başladı. Ama o yusyuvarlak, güzelim kalçalar, hala zencinin kucağına yapışmamıştı. Buna en çok şaşıran da karım dı anladığım kadarıyla. Altındaki yarrak, üstüne oturdukça içine giriyor, giriyor, ama bir türlü bitmek bilmiyordu. Sonunda zenci beklenmedik bir şey yaptı, O ana kadar karımın hep havada tuttuğu kalçalarını, hızla sikinin üstüne bastırıverdi. Bir anda, dibine kadar geçirmişti şimdi.

Aynı anda karımın tüm vücudu sarsılmaya, kıvranıp bükülmeye, titremeye başladı. O kocaman zenci yarrağının hepsi birden içine girince, belini getirmeye başlamıştı. Adeta çırpınıyordu. Öyle ki, zenci onu iki eliyle belinden sımsıkı tutmak zorunda kalmıştı. Durulana kadar da öyle tutmayı sürdürdü. Sonra da ellerini ileri uzatıp memelerinden yakaladı ve vücudunun üst kısmını da kendine doğru çekti. Şimdi gerçekten zencinin kucağında oturuyordu karım. Ve o kocaman, kapkara zenci siki, rahmine kadar amına gömülmüştü. Yüzü zevkten çarpılmıştı. Sonra zenci bluzunun eteğini sıyırıverdi ve kocaman, kapkara ellerinin uzun parmakları, karımın memelerinin üstüne, birer pençe gibi kapandılar. Yine son derece tahrik edici bir manzara çıkmıştı ortaya. karımın teninin beyazlığı ile zencinin ellerinin siyahlığı, öylesine çarpıcı bir kontrast yaratıyordu ki, sikimin patlama noktasına geldiğini hissediyordum.
Sonra müthiş bir şey oldu. Karım gözlerini benden koparıp, yanında ayakta durmakta olan öbür zenciye çevirdi ve adamın o korkutucu büyüklükteki sikini görüverdi.

– “Şu yarrağa bak sevgilim…” dedi sonra da fısıldar gibi bir sesle, “Tanrım büyüklüğüne bak…”

– “İçine girenin daha küçük olduğunu mu sanıyorsun..?”

– “Sanmıyorum sevgilim… Nasıl küçük olabilir ki..? Başı mideme kadar dayanıyor böyle üstüne oturduğumda… ”

Zenciler, bizi biraz şaşkın bir tavırla dinliyorlardı. Bunu normal karşılıyordum. Çünkü, açıklanabilecek bir yanı yoktu olayın. İçi el yapımı hediyelik eşyalarla olan bu yerli kulübesinde dört kişiydik. Zenciler gerçi bizim karı-koca olduğumuzu bilmiyorlardı, ya da bundan emin değillerdi en azından ama, birlikte olduğumuzun farkındaydılar. Buna rağmen, fıstık gibi bir beyaz kadını erkeğinin yanında sikebiliyorlardı. Üstelik bu yetmiyormuş gibi, kadın, anlamadıkları bir dilden erkeğine birşeyler anlatıp duruyordu. Gerçi kadının söylediklerini anlamıyorlardı ama, inlemelerinden ve kelimelerin ağzından çıkış biçiminden, bu sözlerin seksle ilgili şeyler olduğunu sezinliyorlardı elbette ki. Bu nedenle de, sanki yeniden biraz tutulmuş gibiydiler.

Onları yeniden hareketlendiren, karım oldu. Bunun için de, hala masaya yakın duran ayaklarını çekip, kucağında oturduğu zencinin iki yanında yere basması ve bacaklarından aldığı güçle adamın kucağındaki kalçalarını hafifçe kımıldatmaya başlaması yeterli olmuştu. Tahta sik, hala bir elindeydi. Öbür eliyle de artık iyice sıyrılmış olan eteğini yukarı çekti. öylece de, müthiş bir manzara çıkmış oluyordu gözlerimin önüne. Böyle oturduğunda karımın bacakları iyice aralanmıştı. Onların arasında zencinin simsiyah bacakları vardı. En önemlisi de, o küçücük amının dudakları arasına dibine kadar gömülmüş olan sikin ve aşağı sarkan akıl almayacak büyüklükteki taşakların da artık görüş alanımın içine girmiş olmasıydı. Sonra karımın kalçaları iyice hareketlendi. Artık bacaklarından aldığı güçle, zencinin kucağına oturup kalkıyordu. O kocaman sik, küçücük amına girip çıkmaya başlamıştı böylece. Aslında, zencinin sikinin bir görünüp bir kaybolan kısmı, yalnızca 4-5 santimlik bir bölümüydü ama bu manzara bile öylesine büyüleyiciydi ki, başka yere bakamaz olmuştum sanki.

Sonra karım, bir elini uzatıp, yanında ayakta durmakta olan zenciyi, o kocaman sikinden yakaladı. Doğruyu söylemek gerekirse, ben de bunu bekliyordum. Karımın tek bir tanesiyle yetinmeyeceğini, yetinemeyeceğini gayet iyi biliyordum. Aslında iki sik bile yeterli değildi onun için ama, şu anda yalnızca iki tane vardı elinin altında. Şimdi parmakları, zencinin kapkara yarrağına dolanmıştı. Sik öylesine kalın, öylesine büyüktü ki, karımın eli, bir çocuğunki kadar küçük görünüyordu gözüme. Bu da, müthiş tahrik edici bir manzara oluyordu tabii. Zenci de başını öne eğmiş, olup biteni seyrediyordu. Karım onu kendine doğru çekmeye başladığında şaşırdı biraz.

– “Hadi gel…” dedi karım İngilizce, “Gel o kocaman sikini ağzıma sok hadi… Ohhhh hadi sik ağzımı…”

Bu sözleri öyle bir şekilde söylüyordu ve yüzünde öyle bir ifade vardı ki, kimse itiraz edemezdi bu isteğe. Zencinin ise itiraz etmeyi asla düşünmediği belliydi. Hızla geçti karımın önüne. Bulunduğum yerden, yalnızca zencinin sırtını görebiliyordum. Hemen yerimi değiştirip yana geçtim. Zencinin kocaman siki, karımın yüzünden yalnızca bir kaç santim uzaktaydı şimdi. Tanrım, o kadar büyüktü ki.

Sonra karımın dilini çıkartıp, bir eliyle sıkı sıkı tutmakta olduğu kocaman zenci sikinin başına doğru uzattığını gördüm. Yaptığı işe o kadar konsantre olmuştu ki, altındaki sikin üstüne oturup kalkmayı bırakmıştı artık. Siyah-beyaz kontrastının tahrik ediciliği, bir kez daha gözlerimin önündeydi. Üstüne oturup, dibine kadar içine aldığı kocaman bir zenci sikinin verdiği müthiş zevkle çarpılmış bir beyaz kadının yüzü ve yine kocaman, kapkara ve taş gibi sertleşmiş başka bir zenci siki. Bu müthiş manzara, karımın dilinin o kocaman başını yalamaya başlamasıyla, daha da müthişleşti. Zencinin vücudunun sarsıldığını gördüm. Biraz daha sokuldu. Benim vücudum da zevkle titriyordu. Zencinin sikinin deliği de kocamandı. Zaman zaman o delikte iri, beyaz damlalar beliriyor ve karım, bunları büyük bir iştahla yalıyordu. Birden müthiş bir şey oldu. Zencinin ağzından derin bir homurtu çıktı ve dölleri, karımın yüzüne fışkırmaya başladı. Beyaz, kıvamlı tohumları, peşpeşe, bitmek bilmeyen salvolar halinde, karımın yanaklarına, burnuna, gözlerine, saçlarına yağıyordu. Bu onun da çıldırmasına neden olmuştu. Vücudu kıvrım kıvrım bükülüyor, sarsılıyor, titriyordu. Başı geriye devrilmişti artık. Zenci hala boşalıyordu, dölleri şimdi karımın boynuna isabet edip, aşağıya, memelerinin arasına doğru sızıyordu.

Karımın kendini toplaması çok çabuk oldu yine de. Başını doğrultup, vücudunun üst kısmını hafifçe öne eğdi. Ağzının alabildiğine açıldığını ve kıvrık, etli dudaklarının zencinin sikinin o kocaman başının üstüne kapandığını gördüm. Bu arada, iki elini birden zencinin beline götürmüş, onu kendine doğru çekmişti. O kocaman, kapkara sikin artık ağzına girmesini, zencinin onun ağzını sikmesini istiyordu açıkça. Ama bir elindeki kocaman tahta siki de bırakmamıştı hala. Zenci de kendisinden istenenin farkındaydı artık. Kalçaları hareketlendi ve sikini karımın ağzına hafif hafif sokup çıkarmaya başladı. Gerçi o kocaman sikinin ancak üçte biri girebiliyordu karımın ağzına ama, bu bile yarrağın kafasının boğazına kadar girmesi için yeterliydi.

Sonra karım da hareketlendi. Kalçaları sağa sola, öne arkaya oynuyordu. Amına gömülmüş öbür kocaman zenci sikini sanki kırmak, ya da bağlı olduğu yerden koparıp almak istiyormuş gibiydi. Bir süre sonra da, yukarı aşağı hareketlere başladı kalçaları. Ayaklarından güç alarak, altındaki zencinin kucağına oturup kalkmaya başlamıştı. Hareketleri giderek büyüyordu. Kalçaları her yükselişinde amından çıkan ve her oturuşunda yeniden dibine kadar giren o kocaman zenci sikini, artık rahatça görebiliyordum durduğum yerden. Büyülenmiş gibiydim. Karım gözlerimin önünde, sikleri birbirinden büyük, dev gibi iki zenci tarafından sikiliyordu. Hem amından, hem ağzından. Vücudunun hareketlerinden, onun kendini ne kadar büyük bir zevkin pençesine kaptırmış olduğunu farkediyordum. Uçmuştu adeta. Sikilmenin, hem de böylesine sikilmenin büyüsüne, iyice kapılmıştı.

Zenciler de uçmuşlardı tabi. Ayakta duran ve karımı ağzından sikmekte olanın hareketleri iyice sertleşmiş, hızlanmıştı. Artık sikini gaddarca sokuyordu onun küçük ağzına. karımın kucağında oturduğu zenci de duman olmuştu. Siki, içine girdiği küçük amda, tıpkı bir mengenedeki gibi sıkışmış olmalıydı. Kocaman elleriyle karımın iki memesini avuçlamış, mıncıklıyordu. Gözleri ise aşağıya, kucağına inip kalkmakta olan yuvarlak kalçalarına kitlenmişti. Sonra onun sağ elini karımın memesinden çektiğini ve gözlerini bir türlü koparamadığı kalçalara doğru götürdüğünü gördüm. Bütün parmaklarını kıvırmış, yalnızca orta parmağını ileri uzatmıştı. Ne yapmak istediğini anlamıştım hemen. O parmağın hedefi, az önce emip yaladığı, ya da karımın deyimiyle yediği, o baştan çıkarıcı, sikilesi göt deliği olmalıydı.

Yanılmadığımı karımın tüm vücudunun sarsılmasıyla anladım.

Kendini biraz topladığında gözlerini açıp, gözlerimin içine baktı. Ağzı kocaman bir sikle dolu olduğu için konuşamıyordu. Ama gözleriyle anlatıyordu bana duygularını. Zevkten mahvolmuştu.

Gözlerimin önündeki muhteşem sikiş, tüm hızıyla sürüyordu bu arada. Üstelik şimdi, karımın götüne giren bir şey de vardı. Bu onun daha da hareketlenmesine, kalçalarının her yukarı hareketinde biraz daha havaya kalkmasına, her aşağı inişinde ise zencinin kucağına adeta hırsla çarpmaya başlamasına neden olmuştu. Her aşağı inişinde o kocaman sik, dibine kadar amına, zencinin uzun parmağı da götüne gömülüyordu. Birden hayvani sesler çıkarmaya başladı zenci. Tanrım, herif tohumlarını karımın direk rahmine boşaltıyor, onun küçük amını zenci dölleri ile dolduruyordu. Neredeyse aynı anda, karımın ağzını sikmekte olan zenci de patlayıverdi. Karımın gırtlağı oynamaya başlamıştı. Ağzının içine fışkıran zenci döllerini yutmaya çalışıyordu. Ama fazla başarılı olamadı bu konuda. Vücudu dalga dalga sarsılmaya başlamıştı. Kendini olduğu gibi altındaki zencinin kucağına bırakmıştı ama kalçalarının sağa sola, ileri geri hareketleri tüm hızıyla sürüyor ve giderek bir spazma dönüşüyordu. Ağzındaki siki daha fazla tutamadı bu yüzden. O kocaman, kapkara, bir boru gibi kalın sik dudaklarından kurtulduğunda, hala fışkırıyordu. Artık tüm yüzü, vıcık vıcık döl olmuştu. Sonra hep birden duruldular ve deyim yerindeyse, yığılıp kaldılar öylece.

Ne kadar süre geçti bilemiyordum. Ama kendini ilk toplayan, karımın kucağında oturduğu zenci oldu. Bu da normaldi tabii. Arkadaşı iki defa o yalnız bir kez tepe noktaya ulaşmıştı. Taşakları hala dolu olmalıydı. Siki hala dibine kadar karımın amına parmağı da küçücük götüne gömülüydü. Önce kalçaları hareketlendi zencinin. Sikini, tüm ağarlığıyla üstüne oturmuş olan karımın karnının içine doğru bastırıyor, sanki mümkünmüş gibi, adeta biraz daha sokmak istiyordu. Sonra öbür eliyle de belinden tuttu karımı ve kalçalarını kucağından kaldırmaya başladı. Parmağı hala götündeydi. O kadar güçlüydü ki zenci, onu rahatlıkla kaldırabiliyordu. Sonunda o kocaman siki amından çıktı karımın. Hem am suları ve hem de kendi dölleri ıslanmış, pırıl pırıl parlayan bu kapkara allame, gerçekten de göz alıcıydı. Sonra biraz öne itti karımın kalçalarını ve götündeki parmağını yavaşça dışarı çekti. Uzun parmakları karımın bir kalçasını kavrayıp kenara çekti. Birden onun ne yapmak istediğini anlayarak müthiş heyecanlandım. Tanrım, işte bu gerçekten de korkutucu bir şeydi.

– “Sevgilim götümü sikecek…” diye inledi karım,

Başka bir şey yapamıyordum zaten. Büyülenmiş gibiydim. Zencinin az önce karımın götünden çıkardığı parmağı onun gevşemesine, o çıldırtıcı küçük deliğin iyice açılmasına neden olmuştu herhalde ama, bu kadar büyük bir siki nasıl alacaktı içine. Tüm dikkatimle zencinin karımın kalçalarını, yeniden kucağına indirişini seyrediyordum. Tabii her şeyi tam olarak göremiyordum. Ama o kapkara sikin kocaman başının hedefe değmeye başladığını, karımın tüm vücudunun titremesinden anladım. Zenci, biraz daha indirdi onun kalçalarını.

Kendini tümüyle zencinin ellerine bırakmıştı. Bacaklarından güç alarak, oturma hızını ayarlamayı bile düşünmüyordu anladığım kadarıyla. Zenci onu götünden sikmeye, o kocaman sikini küçücük götüne sokmaya kararlıydı ve karımın da bunu delicesine istediği apaçık ortadaydı. Vücudunun üst kısmını geri vermiş, zencinin göğsüne yaslanmıştı. Yine kapanmıştı gözleri. Zencinin hali de dumandı bu arada. İçine sikini sokmaya çalıştığı götün darlığı, onu mest etmişti. Üstelik bu baş öndürücü kadından bir itiraz da gelmediğini, hatta onun büyük bir zevk almakta olduğunu da fark ediyordu.

Karımın tüm vücudu titreyip sarsılmaya başladığında ise gözleri faltaşı gibi açıldı zencinin. Deneyimlerimle biliyordum ki, şimdi götü daha da sıkışmış, içindeki siki alabildiğine ezmiş olmalıydı. Gerçi zenci bilmiyordu ama, ben o küçük göt deliğinin bundan sonra birdenbire ve iyice açılacağını ve o kocaman zenci sikini, olduğu gibi içine almaya hazır hale geleceğini de biliyordum. Heyecanım, yine son kertesine ulaşmıştı. Karımın vücudunun sakinleştiğini görünce, tüm sinirlerim gerilmiş olarak beklemeye başladım. karım iyice yaslandı zencinin göğsüne. Hemen peşinden de, torba gibi bıraktı kendini. Zenci, anladığım kadarıyla fazla sıkı tutmuyordu onu. O başdöndürücü kalçalar, akıl almaz bir hızla iniverdiler zencinin kucağına. Kocaman, kapkara zenci siki, bir anda kayboluverdi. Tanrım, hepsini, dibine kadar almıştı içine karım. O akıl almaz büyüklükteki zenci siki, olduğu gibi küçük götünün içine girmişti. Aynı anda bir kez daha gelmeye başladı beli.

Tekrar kendine geldiğinde, karımın gözleri, az önce onu ağzından siken zenciye yöneldi yeniden. O da, tıpkı benim gibi, arkadaşıyla karımın yarattığı muhteşem manzarayı, büyülenmiş gibi seyretmekle meşguldü. Az önce, peşpeşe iki kez patlayan ve döllerini karımın saçlarından memelerine, dudaklarından gırtlağının dibine kadar, her yerine fışkırtan kocaman, kapkara siki, yine kazık gibiydi. Bu karımın gözlerinin parlamasına neden oldu. Başını döndürüp bana, doğrudan gözlerimin içine baktı bir kez daha.

Sonra onun sırtını kucağında oturduğu zencinin göğsüne iyice yasladığını gördüm. Aynı anda ayaklarını toplayıp, ayakkabılarının incecik topuklarını masanın kenarlarına taktı. Dizleri birbirinden, alabildiğine aralıktı. Böylece, akıl almaz güzellikte bir manzara daha çıkmış oluyordu ortaya. Ayaktaki zenci de, ben de, karımın altında oturmakta olan zencinin sikinin, onun küçük götüne dibine kadar gömülmüş olduğunu rahatlıkla görebiliyorduk artık. Herifin, yalnızca kocaman birer torbaya benzeyen taşakları kalmıştı dışarda. Teninin kuzguni siyah rengi, karımın bembeyaz teniyle öylesine uyumsuzdu ki, kanım kaynıyordu neredeyse. Ama iş bununla da bitmiyordu tabii. Karımın sınırlarının en ucuna kadar zorlandığı belli götünün yalnızca bir parmak üstünde de, az önce aynı siki içine aldığı için alabildiğine açılmış ve hala da kapanamamış küçük amı, bütün başdöndürücülüğü ve çekiciliğiyle, aklımı alıyordu. Dudakları alabildiğine açıktı. İçinden sızan peltelenmiş, bembeyaz döller, aşağıya akıyor ve altındaki zencinin taşaklarını ıslatıyordu.

Karımın ne yapmak istediğini biliyordum tabii. İkinci zencinin sikini de amına istiyordu karım. Kendini iki zenciye aynı anda siktirmek istiyordu. Bir zenci siki götündeyken, öbürünün de amına girmesini istiyordu.

Aynı anda hem amından, hem götünden sikilmeye bayılıyordu karım. Bunu çok iyi biliyordum. Şimdiye kadar onu böyle sikilirken kaç kez seyrettiğimi hatırlamıyordum bile. Arada, amına ya da götüne giren siklerden birinin benimki olduğu zamanlar da olmuştu tabii. Her seferinde, zevkten çıldırma noktasına gelmişti karım. Ama onun, bundan da çok sevdiği bir şey olduğunu biliyordum. Aynı anda üç sik birden yemekti o da. Birini amına, birini götüne, sonuncusunu da ağzına.

Gözleri karımın kasıklarına kitlenmiş, öylece ayakta duran zenci büyülenmiş gibiydi. Bu arada alttaki zenci de hareketlenmiş ve akıl almaz büyüklükteki sikini, karımın küçücük götüne sokup çıkarmaya başlamıştı bile. Bu ise gözlerimizin önündeki manzarayı, daha da büyüleyici bir hale getiriyordu. Götüne girip çıkan kocaman sik, karımın amının dudaklarının da açılıp kapanmasına neden oluyordu. Vücudunun üst kısmını, altındaki zencinin göğsüne yaslamıştı artık. Başı hafifçe arkaya devrilmişti. Sonra, hala elinde tutmakta olduğu tahta siki yüzüne yanaştırdı. Dilinin dışarı çıkıp, o kocaman şeyin baş kısmında dolaşmaya başladığını gördüm. Manzara dayanılır gibi değildi.

Ayaktaki zenci de, benim gibi düşünüyor, hissediyor olmalıydı ki, bir anda hareketlendi ve ellerini uzatıp, arkadaşının karımın bacaklarının arasında kalan dizlerini tutup birbirinden ayırdı. Sonra da yere dizlerinin üstüne çöküp, onların arasına girdi. Birden müthiş acele etmeye başlamıştı. Sağ eliyle o kocaman sikini tutup biraz daha sokuldu. Kalçaları sert bir hareketle öne gittiler. Bir anda, dibine kadar geçirmişti karıma.

İnliyor ve bağırıyordu karım

Yine İngilizce konuşuyordu. Ama anladığım kadarıyla, zencilerin ondan istek gelmesini bekleyecek bir durumları kalmamıştı zaten. İlk seferkinin aksine, bu sefer alabildiğine hırslıydılar ikisi de. Alttaki kalçalarını, pozisyonunun izin verdiği en sert şekliyle yukarı kaldırıp, o kocaman sikini hırsla karımın küçücük götüne sokarken, öbürü de, tüm gücüyle, sikini sımsıkı sarmış olan o güzelim amın içinde gidip geliyordu.

Sonra tüm vücudu sarsılmaya başladı. Bir kez daha boşalıyor gibiydi. İki zencinin arasına sıkışmış, çırpınıyordu adeta. Ama onların buna aldırdığı bile yoktu. Neredeyse gözleri dönmüş bir halde sikiyorlardı karımı. O kapkara, o kocaman, o akıl almaz büyüklükteki zenci sikleriyle, amından, götünden sikiyorlardı. Ona biraz soluklanma, kendini toplama fırsatı vermeyi bile getirmiyorlardı akıllarına. Bunun doğal sonucu olarak da, karım, durmadan, peşpeşe kasılıyordu. Öyle ki, upuzun, bitmek bilmeyen bir yolculuğa çıkmış gibi hep bulutların üstündeydi artık. Tüm vücudu dalga dalga sarsılıyordu sürekli. Bu nedenle ayaklarını kontrol edemez, artık ayakkabılarının topuklarını masanın kenarına takılı tutamaz hale gelmişti. Buna çözüm, bacaklarının arasına girip o kocaman sikini amının içinde pompalamakta olan zenciden geldi. Adamın kapkara, kocaman elleri karımın bacaklarının dizlerinin arka tarafından yakalayarak havada tutmaya başladılar. Böylece onu önünde bir tabak gibi açmış da oluyordu zenci. Şimdi daha hırsla pompalamaya, o akıl almaz büyüklükteki sikini, önünde iyice açılmış duran küçücük ama hızla sokup çıkarmaya koyulmuştu. Her dipleyişinde kocaman taşakları, arkadaşının taşaklarına yapışıyordu.

Karımın zevkten bayılmak üzere olduğunun farkındaydım. Ben de ondan aşağı kalır durumda değildim bu arada. Halbuki, sikime elimi sürmemiştim bile. Titreyen parmaklarla pantolonumun önünü çözdüm ve zonklamakta olan sikimi dışarı çıkardım. Yine de, elimi fazla sürmemeye özen gösteriyordum.

Birden müthiş bir şey oldu ve iki zenci birden, aynı anda homurdanarak boşalmaya başladılar. Tanrım, bu iki yamyam, erkeklik sıvılarını karımın içine boşaltıyorlardı. Zenciler, aynı anda, karımın amının ve götünün derinliklerinde fışkırıyordu. Artık kendimi tutamazdım ben de. Boşalmaya başladım bir anda. İlk salvo, havada geniş bir kavis çizerek, karımın karnına yapıştı. Ama o bunun farkında bile değildi. Çıldırmış gibi çırpınmayı sürdürüyordu hala.

Sonra hepimiz birden durulduk. Sikimi pantolonumun içine geri soktum. Gözlerimin önündeki üçlü içinde ilk toplanan ise karımın bacaklarının arasındaki zenci oldu. Sikini karımın amından çekerek yavaşça kalktı ayağa ve entarisinin eteklerini aşağı bıraktı. Ama bu arada, o kocaman sikinin yavaşça inerek bacaklarının arasında sallanmaya başladığı görebilmiştim. Am suları ve döllerle ıslanmış, pırıl pırıl parlıyordu. Karımın kendine gelebilmesi ise biraz daha zaman aldı tabii. Ama sonunda ayaklarını yere basıp, yavaşça kalktı altındaki zencinin kucağından. Küçük götünün içindeki sik dışarı çıkarken öyle bir plop sesi çıkardı ki, bir anda kanımın yeniden tutuştuğunu hissettim. En son olarak da, masanın üzerinde oturmakta olan zenci ayaklandı. Siki iyice inmişti artık ama, hala kocamandı.
Karımın hali perişandı tabi. Saçları, yüzü, boynu, memelerinin arası, karnı, bacakları, kısacası her yeri döl içindeydi. Saçları iyice dağılmıştı. Yüzündeki o yeni sikilmiş ifade müthişti. Dışarı böyle çıkamayacağımız belliydi. Gözlerim çevrede onu silip temizleyebilecek bir şeyler aramaya başladı. Tek bez, kulübenin kapısını kapayan perdeydi. karımı elinden tutup, kapının yanına getirdim. Sonra perdeyle, yüzünü, saçlarını, boynunu temizledim biraz. Penyesinii düzeltince memelerinin arasındaki döllerde gözden kayboldu ama, incecik kumaş, şimdi ıslanarak iyice yapışmıştı memelerine. O da parmaklarıyla, karnının çıplak yerlerindeki dölleri sıyırıyordu. Ben eğilip, perdenin beziyle bacaklarını mümkün olduğunca silmeye çalışırken, karım da, tek tek parmaklarını yalamaya başlamıştı.

– “Immm tadı çok güzel sevgilim…” dedi bana.

Tanrım doymak bilmeyen bir kadınım vardı işte. Sonra onun elindeki tahta siki hala bırakmamış olduğunu farkettim. Elimi cebime sokup biraz para çıkardım ve ortadaki masanın üstüne bıraktım. O siki satın alacağımız belliydi. Karımla elele tutuşup kulübeden dışarıya, güneşe çıktık. Gözüm, hemen karşımızdaki ihtiyar zenciye takıldı. Suaygırını tamamlamış, beni bekliyordu. Oraya doğru yürüdük. Ben de onu almak istiyordum.

Doğal olarak çevredeki tüm zenci erkeklerin, hatta beni bekleyen ihtiyarın da gözü, yine karımın üstüne dikilmişti. İnsanın onun yeni sikilmiş olduğunu anlamaması mümkün değildi zaten. Elinde sıkı sıkı tutmakta olduğu o kocaman, siyah tahta sik ise hala sikilmek istediğinin, hala zenci siki peşinde olduğunun kanıtı gibiydi.

Elini daha da sıkı tuttum. Biliyordum ki, bırakacak olsam, gidip kendini siktirecek başkalarını bulmaya kalkışacaktı. Halbuki ben, suaygırını alır almaz bir taksiye binip otelimize gitmekten başka bir şey düşünmüyordum. Çünkü evire çevire sikmek istiyordum onu.

Yol boyu durmadan konuştu karım. SOdamıza girdiğimizde, kapının önünde soydum onu. Elimden kurtulup kendini yatağa sırtüstü attı.